linç is coming...
türk askerinin suriyede olması orada operasyona girişmiş olması başka bir konu o tamamen dış siyasetle ilgili politik bir mesele ama burada empati yapılmasını istediğim durum suriyeli'lerin üremesi.
zaten yapılan istatistik araştırmalar da gösteriyor bu adamlar hızla ürüyorlar yanlış bilmiyorsam 200 bini aşan sayıda türkiye'de doğan suriyeli çocuk varmış.
insanlar buna takılıyor sürekli. sebepler de aşağı yukarı şu yönde: ülkende savaş var, fakirlik boğazına dayanmış, başka ülkeye iltica etmişsin bu kadar derdin tasanın içinde sevişmenin sırası mı yani?
kendine zor bakıyorsun bir de çocuk doğuruyorsunuz bu ne aymazlık?
ilk bakışta gayet haklı bir eleştiri gibi gözükse de ben bu tavrı, "tarihi olayları şimdiki yaşadığı döneme göre değerlendirip eleştiren" avanakların tavrına çok benzetiyorum.
davulun sesi uzaktan hoş geliyor. kendi toprağımızda, keyfimiz görece daha yerinde olan bir halet-i ruhiye ile sözde empati yaptığımızı sanıp aslında hiç empati yapmıyoruz.
ben olsam bu kadar derdin arasında bir de çocuk yapmazdım demek empati yapmak değil tuzu kuru olmak demek maalesef.
suriye'lilerin çocuk yapma iştahını ben az çok anlayabiliyorum hanımlar beyler.
bu çok normal.
şimdi düşünün kendi ülkenizde her yer kan revan içerisinde insanlar birbirini yemeye durmuş. manyak bir diktatör ve o kadar da sütten çıkmış ak kaşık olmayan öso var. ülkeni darmaduman yapmışlar ve sen buradan kaçmak zorunda kalarak varlık mücadelesine girmişsin.
yaşın ilerlemiş ülken daha ne kadar savaş halinde kalacak, ne kadar daha insanlar oraları yakıp yıkacak, o eski medeniyet akan suriye haline ne zaman gelecek bilmiyorsun.
en önemlisi bir daha vatan toprağına dönebilecek misin bilmiyorsun.
tam bir belirsizlik ortasında hayatın içinde savruluyorsun.
işte bu noktada insanlar varlıklarını hissetmek, köklerini salmak kaybolup yok olmak istemiyorlar.
dünya'ya yeni yeni çocuklar getirme iç güdüleri tamamen bu varlık mücadelesinden kaynakanan bir içgüdü.
eminim sen olsan sen de öyle yapardın aslanım. tuzun kuru ötüyorsun maalesef.
yaşadığını ve hatırlanacağını hissetmek adına insanlar kök salmaya çalışıyorlar.
her geçen gün biraz daha savrulurken yeniden hayata tutunmaya ve var olduklarını bilip devam ettirmeye çalışıyorlar.
bu çok olağan ve insani hatta hayvani bir iç güdü. çoğu insanda olan bir iç güdü.
dünya'da hatırlanmak, iz bırakmak...
80 yaşında bir dedenin doğmuş olan torununa içten içe kendi ismini vermek istemesinin altında yatan kök salmak, hatırlanmak ve devamlılık sağlamak iç güdüsüyle suriyelilerin bu tavrı arasında temel tetikleyici unsur açısından neredeyse hiç bir fark yok.
niyet neredeyse bire bir aynı:
savrulduk, savruluyoruz tutunmak istiyoruz.
kaybolurken, oradan oraya savrulurken köklerimizi sağlamlaştırmak ve hatırlanmak istiyoruz.
şurada anlattığım çaresiz hissiyatta bununla paralel duygulardı =>
(#1540304)